30 Eylül 2024 Pazartesi

RUHSAL TRAVMANIN ALACAKARANLIĞINDA ZİHİN:DİSSOSYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU-1




Travma


Bir insanın en çaresiz hissettiği anlarından birisi de travmalardır. Travmatik mekan-zaman içine hapsolan tacizkar acı,  kişiye güçsüzlük duygusunu pompalar. Bu süreç sadece döngüsel değil aynı zamanda bitimsizdir de. Kayda alınan kötü bir film gibi, zihnin içinde daimi oynar. Zihin çoğu zaman bu kötü kaydın kuklası gibidir. Bu açıdan travma zaman ve mekan bilincinden ayrılır, travma zaman ve mekan eş-bilincini de ayırır. Tıpkı beden ve zihin arasındaki uyumu bozması gibi. Travmatik anı acı çeker: Bir ayağı zaman,  diğer ayağı mekan olan kapana sıkışmış bir ‘anı’ ciyaklarcasına acı çekmeye devam eder. Bu cıyaklamanın tiz sesi zihinden gelir,  acısını da bedene ihale eder. Bu oluşan anı linçleşmesi, zihin açısından o denli zordur ki, dışardan bakılıyor veya izleniyor gibidir artık.

Semptom

Travmanın evrensel tepkilerine karşın, öznel başa çıkma yollarından anladığımız o ki, travmaların kendisiyle hemencecik başetmek zordur. Travmatik etkiler  çok semptomludur dolayısıyla çok sonuçludur da. Pek az sevimli sonucu vardır.

Burda travmatik olaylarının geniş bir kartelada ele almak gerekir, salt insan ve doğayla oluşan travmalar kadar, yanlış çocuk yetiştirme biçimi, ağır işçilik, uzun süreli mahpusluk, ihmal ve küçük küçük travmaların çığa dönüşmesi de eklenebilir. İlginçtir ki bu patogenez daha çok kadınlar, eşcinseller, dezavantajlı gruplarda toplanmaktadır. 

Travmatik şimşeğin eski ile yeniyi birbirinden koparışı en çok ‘şimdi’ ye ‘geleceğe’ mal olur. Şimşek zihin ve beden arasındaki  köprüleri yıkıp ‘an’ın doğasını taciz ettikçe  nereden geldiği belli olmayan acılar yaşanıyor, yaşanacak gibidir.  Geriye asma köprülerden yeni bağlantılar inşa etmek kalır. Travmatik etki ve yük  zihnin doğal ağlarına  mukavemetini uygulayıp sembolik bölgeleri parçalar ve ruhsallığı  işlev dışılığa zorlamaya çalışır. 

Bir travma veya ihmal,  anamızdan doğduğumuz güne  kadar  yakınsa  kimlik, nesne ilişkileri ve kendilik tasarımlarını o denli zedelemektedir.  Çocukluk ve bebeklik çağlarında  oluşan ihmaller, istismarlar veya doğrudan  travmaların kümülatifliği bugün ki alter kimliklerin oluşmasına yola açar. Bebek, tüm yaşamı programlamaya çalışırken ara bir kod/kodlar  ya da  bir parazit yaşam boyu bu serüvene eşlik eder..

Dissosyatif Alterler Şaşırtıcıdır

  Zihin, travmatik manyetizmanın anısıyla  çeşitli kimlikler (alterler) oluşturmuş gibi davranır. Bu bir adaptasyon ve savunma olarak başlar. Bunları daha çok iç sesler, iç diyaloglar şeklinde birbiriyle etkileşen(-meyen) alterlerler olarak görmek mümkündür.  Fransızca sırayla değişen veya  seçenek gibi anlamlara ek,  Latince de alter,  alternus ‘öbür, öteki, başka’ isimden türeyen bir fiil olarak türetilmiştir. Yine Nişanyan Sözlüğün ek açıklamasında Other ‘öbür, öteki’ Fransızca outre ‘öte’ gibi alter kökünden türeyen başka anlamlarını da işaret etmiştir. Yine al- kökü takip edilirse, alius başka,  albi ‘başka yerde’ alienus yabancı, İngilizceden else ’başka’ ile eş anlamlıdır. 

  Alterler,  nesne ilişkisinin bir yönünü taşıyan ‘iç ses’ kümecikleridir. Kişilik ve kimlik makro düzey tanımlarda kullanılmaktadır. Ruh sağlıkçıları  daha çok ‘alter kimlik’ kavramını kullanmaktadır. 

İhtiyac, icadın anasıdır.

   Travmatik yükü tek başına yaşayıp hayata da adapte olamayan zihin, acıları diğer bir zihnin taşıyacağı şekilde böler. Bu ayrışmışlık travmatik ağırlığın kefelere farklı oranlara bölüştürülmesi gibidir. Yaşanılan(yaşatılan) acı verici olayın anidenliği, aralığı, düzenliliği, başka olayların katılımı, yaşanılan yaş, yaşam kaynaklarına erişim  gibi durumlar alterlerin ne menem oluşacağını tayin eder.  Bu alana önemli bir mesai harcamış olan Prof. Medaim Yanık’ın  Bölünmüş Zihinler kitabında  Collin A. Ross’tan aktardığı şekliyle  ‘ İstismar edilmiş bir kız çocuğunun zihni ‘Bu bana olmadı ki’ fikrine inanıyor ve hayal gücü çalışmaya başlıyor. Bu hayal gücü öyle kuvvetli, öyle adaptif ve cazip bir başetme mekanizması ki, bir noktadan sonra istismar edilmiş çocuk kendisinin dissosiye olmuş yönlerini başka insanlar olarak algılamaya başlıyor.’

  Travmatik olayın özelliklerine bağlı olarak Prof. Erdinç Öztürk’ün  dissosiyatif kimlik bozukluğu olgularında  ev sahibi (host),  yardımcı, düşman, çocuk, gay/lezbiyen , haberci, istismarcı, lider/rehber/bilge, objektif/nötr, dönüşebilen, özel yeteneği olan, intihara eğilimli, depresif  ve güçlü kadın gibi on üç alter tanımlamıştır.  Travmatik yarığın veya yarıkların etrafında kümelenen bu alterlerin travmanın farklı izdüşümleri ile ilişkisi de epey zengindir. İçerde yapay zekanın oluşturduğu ve işlevlerin çeşitliliği bakımından ‘İhtiyaç, icadın annesidir’ dediğimiz yerden,  insan doğasının sonsuz hayal gücüne hayret etmemek mümkün değil. Sonsuz derece de yaralanma kadar, sonsuz derecede başaçıkma stratejilerimizin nasıl bir diyalektik içinde tek bedende yıllarca yaşayabileceği ilginç bir konudur. İcad, bedeni  ele geçirmeye başladıkça sorunlar başlar. 

  Bu kimlikler tıpkı dış dünyadaki gibi heyecanlı, dikkatli, hırçın, acı verici, neşeli ve korumacı olabilip,  bedeni ele geçirebilir.  İnsan doğasının ne denli karmaşık, zengin, yıkıcı , kötücül ve iyi güçleri icad etmeye müsait olduğu konusunda da şaşırmamak mümkün değildir. Alter veya alter oluşumları, biricik yönetime(host) ve iradenin hakim olduğu doğal tavra ciddi darbeler indirmektedir. Alterlerin birbirleriyle diyalogları, komünikasyonları, seslentileri ve gruplaşmaları olabilmektedir. Zaten travmadan doğan kontrol zorluğundan veryansın eden zihin bir de  karışıklıklarla uğraşmak zorunda kalır. Travmanın belirtilerinin dışarıdan görülmesi zor olduğuna dair genel kanının aksine alterler bedeni ele geçirmekte, yönetişimsel zeka mahiyetleri üzerinde ciddi ölçüde tahribat yaratmaktadır. 

Sabit bir doğası olmayan, kendi içinde dağınık ve kutuplu  yönetilen, ayrı ayrı  bir varlık olarak zihin;  totaliter bir şekilde acıyla, zorbalıkla ve keyfi yönetilebilmektedir.  Zaman zaman biz  uzmanların yetersizlikleri, iyi donanımlarla mezun olamayaşımız, eğitimde ‘sertifika fetişizmi’nin de dahil oluşuyla beraber insanlar yanlış tanılarının getirdiği acıyı yaşamakla baş başa bırakıyor olabiliriz. Zaten travmalarla uzmana kadar yol alabilen  tanı-zedeler’  bu sefer de farklı bir tanı-mamak-yla anlaşılmamaktadır.  Dissosiyatif kimlik bozukluğu, travmanın uç şeylerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.  Bu ruhsal bozukluğun tanılanması sürecinin zorlukları insanlarca adil olmayan acıalar çekme sürecine yol açar. Doğru tanılandığı zaman  umut verici ve gelişmiş tedavilerle çalışmaları mevcuttur. 

    Tanılar

   Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu tanısı alabilecek durumdayken alamayan kişiler  Borderline Kişilik Bozukluğu, Madde Kullanım Bozukluğu, Psikoz, Bipolar Bozukluk, Konversiyon Bozukluğu  ile karıştırılmakta ve yıllarca bu tanıdan muzdarip olabilmektedir.  Bu tanı gruplarının çoğu da  birer eş tanı olarak da geçmektedir

  Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) alanıyla çalışan uzmanlar bu konunun bir halk sorunu olarak ele alınmasını arzulamaktadırlar. Ruh sağlığı uzmanları içinde sorunlu bir alan olarak masada çözüm bekleyen konualardan biridir. Tanısından, ayırıcı tanısı ve tedavisine kadar uzmanlar daha fazla ilgisini hak eden bir alan olduğunu söylemek, elzemdir. Ülkemizde farklı araştırmalarla tahminen 1 milyon kişiyi etkileyebilecek bir yayılıma sahiptir. 



Serhat ÖZMEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir Psikologun Yas Günleri-2015

Bir psikologun yas günleri (1) –  Serhat Özmen 10 Kasım 2015 13:27 Öfkelenmeyen, acımayan, ağlamayan psikolog olmak için ülken fazla hüzünlü...