Önce Yasak
Ailenin hukuki ve psikolojik temeli ensest yasağına dayanır. Bu anneyle ve babayla sağlıklı cinsel, duygusal ve ruhsal ayrımı işaret eder. Her toplumda buna uygun tabular vardır. Araştırmacılar bunun sebebini üç kategoride tartışmışlardır: içgüdüsel kaçınma, biyolojik yozlaşma, soy tükenme korkusu, aile içi bağlar ve kültürlenmeye negatif etki, bu modern ailenin doğuşuna kadar devam eden bir ilişkilenim şeklidir. Aile içinde sözel ve sözel-dışı alanlara kadar yansır. Tabu yoksa, yasak yoksa, yasa yoksa aile de yoktur. Adalet’in temeli eksiltmek üzeirne
Neden bu tabu vardır?
İçgüdüsel kaçınma, tiksinme ve uzaklaşma tezine diğer primatlardan kanıt bulunamazken, aynı kardeş veya yakın evlilikleri ileri soyların biyolojik çevikliğini ve başetme unsurlarını zora soktuğundan dolayı bu tabu yasaklanmış olabilir.Örnek: Habil ve kabil olayında ki çatışmanın, biyolojik okunması gibi. Dışardan evlenmek, biyolojiden çok kültürel bir değeri ifade eder: Dış toplulukla evlenmenin avantajları, getirileri ve yeniliklerine dayanan geniş bir yayılma sağlamaktadır. Malinowski’nin araştırmasına göre ise aile içi sevgi, sadakat, güven gibi duyguların garantörü ensest yasağıdır.
Tabusal esneklikler
Bir çok toplulukta kuzenlerle(babanın kardeşinin çocukları) ile evlenmek de tabu iken, bazı topluluklarda bu tabu yoktur. İnsanların evliliklerden anladığı şeyler farklı olsa da evrensel simgeleştirmeler bir çok evliliği aynı noktada toplar, evlilik kültürel simgeselleşmenin ve kültürel ifade etmenin yerel ifadesi gibidir. Bu kültürel, biyolojik ve ilerleyici varlık-yoklukların taşıyıcısı çiftlerdir. Postmodern dünyada çok çeşitli evlilik desenleri görmek olasıdır, ama ortak simgesel yapılar hala canlılılığını korumaktadır. Çiftler evlilikleriyle bir ayrışmaya kalkışır; tersi otobanla toplumla birleşmeye çalışır. Aileden ve kök aileden ayrışma görevinin yanında, toplumsal değerlerle buluşma arzusu da çiftin bir ödevi olarak durur. Her evlilik gruplar arası bir iletişim, komünikasyon ve mübadele gerektirir. Evlilikler sayesinde alınıp verilen her türlü somut ve soyut değer (olmayanlar veya eksikler de dahil) evliliğin de kendi içinde kültüre dönüştüğünü ve başka alanlara da yöneldiği ne de işaret eder. Hiç bir evlilik sadece evde duracak kadar, sabit değildir.
Genç kuşak eskiden yapılan evlilikleri beğenmediğinden farklı evlilikler planlamak istemektedirler. Ebeveynlerinden farklı bir yol izlemektedirler.
Bir çok genç çift çaresizce evliliğin kişisel bir olgu olarak ele alınabileceğine inanmaktadır. ‘Sonuçta o odada tek başımıza biz kalacağız.’ Söylemi kendi içinde hatalıdır. Daha önce kök ailelerde görülen enfeksiyonlar, açık yaralar, aileden kalan fıtıkların karşısında baş edemeyen çiftler, birbirine sarılarak çözme gereksinimi duymaktadır. Post modern toplum ile gelenekçi ailelerin çatışmaları özel de özgürlük alanına; genelde ise toplumsal tepkiye denk gelebilir. Yeni alternatif aile şekilleri doğmakta, bağımsız sistemler kurulmakta bazıları deneme sürecinde kalmaktadır.
Çiftlerden birinin isteği genel destek görmeyince, sistem bazen ne kadar olumsuz etkilendiğinin farkına varamıyor.Bu ailenin altını içten içe oyan arzu denklemleri çiftlerin anksiyetesine dönüşmektedir.Bu anxiyete belli bir yerde travmatik bir hesaplaşmaya dnüşecektir.
Örneğin: Tayinini eveleneceği yere almak istemeyen Öğretmen Aryen’in tayini alınırsa, bu Aryen’in bu arzusu, ilerde belli kaosun karşılanmaması ve bu durumun juisange(haz-acı) ndan hastalık kapmasına yol açar. Bu da bazı kalıpların tekrarlanmasıyla oluşan çift çaresizliğine kaynak yapacaktır. Buradaki arzu-bedel ikilisinden bir semptom, bir enfeksiyon doğacak, sıralı sırasız arzuların bununla beraber okunması söz konusudur.
Aile İçinde Güç Dengeleri
Ailedeki insanların gücü, etrafında birleşmiş olan bağımlı kişilerin gücüne bağlıdır. Güç burda sadece bir kişinin değil, ilişkiye benzin akıtan, depo anlamında da , sosyal pil görevi görmektedir.Güçler arası geçişler aile içindeki hiyerarşinin esnekliğini- katılığını-cıvıklığını belirler. Ailede güçler ne kadar birbirine yakınsa demokratik yaklaşımlarda o denli hayata geçer. Aile üyeleri arasındaki güçsüzlükler, kümeleşme; gruplaşma ve şizm’e yol açacaktır. Aile içi gücün meşru mu yoksa gayrı meşru bir kaynaktan geldiği de ayrıca bir konudur. Bazen ailedeki en yoksun kişisi ailenin en iyi kaynaklarından faydalanabilir.Dolayısıyla güç zayıfın kontrolünde de kalabilir.
Örneğin: Bedensel engelli Rıfat, ailenin gözdesidir. Finansal, hukuki ve duygusal kaynakların yöneldiği bir cazibe alanıdır.
İletişim, yetersiz bir kavramdır.
Bir çok insan konuşmayı iletişim zaneder.
İletişimi, diyalog gibi kavrandığından dolayı- çok konuşmanın, beraber konuşabilmenin bir çözüm yolu olduğunu düşünülmektedir. İletişim kavramı bazı araştırmacılar tarafından yetersiz bulunmuştur . Güzel güzel konuşmak: Yanlış yanlış anlaşılmayı engellemez.
İletişimi de içine alan, bağlam, emosyonel duruş, tarih ve atmosfer verecek şekilde kominikasyon kavramı daha işlevsel olarak önerilmiştir. . .
Çiftlerin çoğu konuşmayı diyalog, dertleşmeyi problem çözüm olarak algılamaktadır. Bir gece yarısında yemek masasında yapılan konuşmanın çoğu kere anlamsız olduğu görülmüşür. Konuşmanın kendi içinde ‘otokratik’ yanı vardır. Arada kaçan ara mesajlar, kinaye ve yer değiştirmelerin olduğu bir yerde diyalog mümkün değildir. Öznellikler arası diyalog, iletişimi aşan bir iş tutma biçimine dönüşür. Evin davasına dönüşür. Empati, iletişim ve diyalog kaçınılmazdır.
Aile üyeleri, güzel konuşmanın yapıldığından neredeyse emindir; fakat kişiler arası ilişkiler otoban geçişli olmadığından ‘iki kafa arasında dünyanın en uzak mesafesini’ de içermektedir. İki kişinin mesaj iletimi veya sözcük fırlatımı arasında ; kültür dediğimiz hadise yerini korur. A—-------B arasında duran boşlukta Öteki’nin kültür, sağduyu ve korkuları, arka planda şahtır. Kültürüstü iletişimler mümkün değildir denemez -Örn: Tery Eagleton kritikleri- ama iki kişinin olduğu yer tam da akışkan ve katılığıyla beraber orda kuran, üreten ve yaratan anlamında ‘kültür anımsama’ özelliğiyle onlinedir. İntersubjektivite ve algınında eşlikçisi olduğu durumlarda, dile gelenelr yetersizdir. İster A, B ister A-B arasındaki asma köprüler olsun, simgesel anlam sistemlerini kavrar ve içine gömük biçimde çalışır.
Örneğin: A’nın B’ eşine: Bu haftasonu annenlerin bize gelmesi uygun değil, diyor olması. İçinde kültürel, subkültürel, öznellik ve kişiler arası terimleri içeren bir ‘arzu’dur. Arzu’nun doğasında neye denk gelmişliği, kendisinin zorluklarıyla mümkündür.
İletişim iki kişiye dair basit bir terimdir, kominikasyon ven şemasının en kapasayıcı halkasıdır. Bu halkanın nerden başlayıp bittiği de bilinmez.
Sınırlar hiç bu kadar gündem olmamıştı.
1900’lü yılların başına kadar pasaportların çok az önemi vardı. Savaşın ve madeni kaynakların bilinmesi sayesinde sınırlar daha önem kazanmaktadır. Çit, duvar, tel; uzaydan izleme, insan ısısıyla tespit, askeri dürbünler… İlk çit, modern devletlerin kurulmasına önayak olduğuna dair antropolojik verilerde vardır.
İnsanlar büyük savaşlardan sonra sınırlarını korumaya daha çok önem vermektedir. Sınırları aşırı ihmale açmak iç ülkeyi bunalttığı gibi, tamamen kapatmak da ötekilere yabancılaştırır. Öteki’ne , komşuya her zaman ihtiyaç vardır. İç dünyaya da, ruhsallığa da her zaman yer olmalıdır. Bu organel geçişli bir sistem gibi kurgulanmıştır. Vitaminlerin alınıp verildiği, DNA ve RNA’nın korunduğu diğer hücrelerle bağların genişlediği bir ağdır. Geçiş özellikleri öznelerarası- topluluklar arası, siyasetler arası ve coğrafyalar arası olabilir.
İçiçe geçmişlik, işlevselliği azaltır ve semptom üretir. Örnek: Ahmet 42 yıldır evlenmiyor ve annesine bakıyor. Ayşe, annesinden kopamayıp şehir dışına üniversiteye gidemiyor.
Ayrıklık, bir sorundur ki, katılık ve bağımsızlık getirmektedir. Örnek: 15 yıldır birbiriyle vakit geçirmeyen kardeş eşleri, birbirine yabancılaşır.
Birliktelik, Ortak amaçta birleşenlerin diğer üyelerin başka üyeyi dışta bırakması gibidir. Üçgenleşme aile içinde adalet duygularına ve rövanşizme yol açmaktadır.
Örneğin: Birbiriyle koalisyon olan 2 kardeşin diğerini dışarda bırakması, veya ebeveyniyle bir olup başka bir çocuğu dışarda bırakması. Uç örnek: Anne ve babanın bir olup, çocuklarını dışarıda bırakması.
Güç, Üyelerin birbirini etkilemedeki payesidir. Güçsüzün korunmasını , güçlüye yaklaşım modelini içerir.
Serhat Özmen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder